-
İzmir'in Dağlarında Çiçekler açar
- Patikatrek
- Haberler-Duyurular
- İzmir'in Dağlarında Çiçekler açar
İzmir'in Dağlarında Çiçekler açar
İzmir'i diğer büyük şehirlerden ayıran en büyük özelliği doğal güzelliğidir… Şehrin iki adım uzağında başlayan çam kokulu ormanları, içinde bin bir güzelliği barındırır. Bu güzellik gün gelip şarkılara da konu olmuştur… Türk müzik edebiyatı içinde bu güzelliği anlatan onlarca esere rastlamak mümkündür. Kimi zaman "İzmir'in kavakları",kimi zaman da "dağlarında açan çiçekler" şarkılara ilham olur…İzmir'i baştan sona sarıp sarmalayan bu yeşil doku içinde, derin vadiler, kanyonlar, çınar ağaçları ile çevrilmiş berrak akan dereler, göletler ve daha bin bir çeşit güzelliği içinde saklayan gezilesi doğal alanlar saymakla bitmez.
İklimsel özellikleri ile de diğer illerden ayrılır İzmir… Kış'ı kısa olur, baharı da… Tam bahar geldi derken bir de bakarsınız Yaz'a çoktan "merhaba" deyivermiş…
Şubat ortasındayız ama İzmir çoktan baharı yaşamaya başladı… Rengârenk dağ gülleri, kardelenler ve daha birçok tür çiçek kırlarda yüzlerini gösterdi bile… Kırların şımarık çiçekleri papatyalar da yol kenarlarında boy atmaya başladılar…
PATİKATREK Doğa Sporları Eğitim Merkezi sporcuları ile sıradan bir Pazar gününü unutulmaz bir doğa macerasına çevirmek için doğanın ve Patikatrek'in çağrısına uymak yetecek.
18 Şubat Pazar günü bu çağrımıza kulak veren bir grup arkadaşımız ile birlikte çıktık yola. Günün ilk saatleri eski Pazar sabahlarından biraz daha farklı. Hava sıcaklığı 19 derece. Rüzgâr yok. Hava durgun ama gökyüzünde bulut geçişleri var ki, sürprizlere açık… Gün boyu güneş benzer bulutlar arasından yüzünü gösterdi, kayboldu… Gün bittiğinde ise korktuğumuz sağanak yağmur ile karşılaşmadık.
Artık Pazar sabahlarımızın Klasik keyfi haline gelen çaylarımızı yine Değirmendere köy kahvesinde içtik. Kaplan boğazından giriş yapmadan çam ormanlarının kıyıcığında yeşil çayırlar üzerinde Fatma Öğretmenin yaptırdığı beden ısıtma hareketleri sonrasında ekip arkadaşlarımızı sıkmadan ama kontrollü bir şekilde vadi boyunca yükselmeye başladık. Bu hafta aramıza katılan arkadaşlarımız içinde eski dostların varlığı güne ayrı bir değer ve anlam kattı. Doğa yürüyüşlerine bu hafta ilk kez başlayan arkadaşlarımızın çokluğu da bize daha farklı bir sorumluluk yükledi… Hep deriz ya… Doğaya ilk kez Bizimle birilikte gelen arkadaşlarımıza karsı ayrı bir sorumluk duymaktayız… Öyle ya hem sevdireceksiniz hem de yormadan onlara bu faaliyeti tamamlatacak ve aksam gözlerine baktığınızda en ufak bir memnuniyetsizlik şikâyet görmeyeceksiniz… Oldukça zor bir görev olsa da bunu sorunsuz yapmanın, yerine getirmenin keyfi de bizim mutluluğumuz oluyor… Ve biz bu mutluluğu yasamayı çok istediğimiz için bu görevimizi de sıklıkla keyifle yapıyoruz… İzmir de “Doğa yürüyüşü” dendiğinde akla ilk gelen gruplar arasında olmamız da ödülümüzün küçük bir bölümü… Büyük ödülümüz ise akşam dönüşünde gözlerde mutluluk yansıtan bakışlar oluyor...
Vadi içindeki minik şelale ve havuz kenarındaki kısa mola zihinlerimizi yıkadı. Turkuaz rengi derenin rengi gözlerimizin pasını da almaya yetti. Orman yolu içinde koyu sohbetler eşliğinde yürüyüşümüz devam ederken gözlerimizi okşayacak bir başka güzelliğe doğru yöneldik. DAĞ GÜLLERİ… İzmir ve çevresinde tehlike altındaki bu türün katledilişine katkı sağlamayalım diye yine yerleri hakkında bilgi vermiyoruz. Orman içinde olmayan Patikayı kendimiz yaratarak ulaştığımız çayırlık içinde ve çalılıkların kenarında bin bir renkli güzellikleri ile orman güllerini gören ekip yürüyüşü kendiliğinden durdurdu… Fotoğraf makineleri çantalardan çıkartıldı ve bu güzelliği görme imkânından uzak kalan şehirdeki sevdiklerimize kare kare dağ gülleri götürebilmenin tatlı telaşına düştük… Her köşeden farklı bir ses “Aaa!... Bu daha güzel “ diye haykırıp ormanın asırlık sessizliğini şenlendirdi… Her şeyin bir sonu olduğu gibi bu gizli cennet benzeri ortamda olmanın da bir sonu vardı… Acıkan midelerimiz ayaklarımıza komut vererek 30 yıl önce terk edildiği söylenen Karacadağ yaylasının Kayaköy benzeri metruk taş evleri arasından hüzün duyguları içinde geçerek mola yerimize geldik.
Yaylaya hâkim küçük bir düzlük olan mola yerimizde yaktığımız kamp ateşi etrafında öğle yemeklerimizi yedik. Hem de canlı müzik eşliğinde… O muhteşem yorumu ve güzel sesi ile Fatoş’a bütün ekip arkadaşlarım adına teşekkürlerimi yolluyorum.Son günlerde dinlediğim bu enfes müzik ziyafeti sadece benim değil bütün ekip arkadaşlarımın da kulaklarındaki pası temizledi inancındayım…
Yemek sonrası üzerimize düşen rehavet mi yoksa müziğin etkisi mi bilmem herkes öğleden sonraki doğa yürüyüşüne isteksiz başladı. Orman içindeki yeşil çayırlar ve kenarlarını süsleyen orman gülleri, papatyalar yola tekrar konsantre olmamızı sağladı. Doğa yürüyüşümüzün bundan sonraki bölümü de benzer güzellikleri izleyerek ve sorunsuz tamamlandı. Akşamın ilk ışıkları ile de Doğa yürüyüşümüzü ATAKÖY de sonlandırdık… Tabi ki köy kahvesindeki tahta masalar etrafında toplanıp taze demlenmiş sıcak çaylarımızı yudumlayarak…
Yazımızın başında dedik ki,”İzmir’in kışı da Baharı da kısadır…” Ve İzmir’in dağları çoktan bahara Merhaba dedi… Doğanın bu muhteşem canlanışına şahit olmak isteyen dostlar, çağrımıza kulak verin ve ama bizimle ama başkaları ile bu muhteşem değişimi izleyin… Sizden tek ricamız da sadece izleyin ve izleyerek yaşayın… Tahrip etmeden… Zarar vermeden… Lütfen… Dönüş yolunuzda çantanızı ya da saçlarınızı süsleyen papatyaların ve kır çiçeklerinin sizin saldırılarınızdan korunabilecek şanslarının olmadığını unutmadan…
Unutmayın eğer doğadan bir şey almak istiyorsanız lütfen sadece fotoğrafını alınız… Eğer bir şey bırakmanız gerekiyorsa da bırakacağınız tek şey sadece ayak izleriniz olsun…
İYİ HAFTALAR efendim… Haftaya Pazar yine bekleriz…